15 Ağustos 2024

Zaten sadece adı kaldı

O partide artık bir tek kişi var: Recep Tayyip Erdoğan. Merkez Yönetim Kurulu da o, hükümet de o, milletvekili de o, il, ilçe başkanı da o... Artık sadece adı var, gerisi Recep Tayyip Erdoğan’dan ibaret...

AKP, 23 yıl önce, 14 Ağutos 2001'de kuruldu. (Fotoğtaf: AA)

AKP dün kuruluşunun 23. yıldönümünü kutladı.

Töreni izlemedim ama şampanya patlatılmadığını, pasta kesilmediğini tahmin ediyorum.

Genel Başkan Recep Tayyip Erdoğan bir konuşma yapmıştır, canlı olarak dinlemeye tahammülüm olmadığı için neler söylediğini daha sonra okur, belki üzerine birkaç kelime de yazarım.

Partinin 23. yaş kutlamaları için belirlediği slogan şu: Adı Ak Parti!

Bunu okuyunca yıldönümü kutlamasını organize etmek için görevlendirilen partililerin bu cesaretine şapka çıkarmak istedim.

Bir gerçeği, olanca çıplaklığıyla hem de kuruluş yıldönümü törenlerine yansıtmalarındaki zekâ pırıltısını takdir etmemem mümkün değil.

Çünkü bu partinin kuruluşundan bu yana geçen 23 yıl içinde köprülerin altından o kadar çok su aktı ki dere bile kurumuş durumda.

Ve artık o parti, kuruluşundaki parti değil.

Erdoğan, partinin kurucularının önemli bölümünü de tasfiye etti, parti de kuruluşunda açıkladığı programı ve vaatleri çoktan unuttu.

Partinin sadece adı kaldı ve aslına bakacak olursanız adının da değişmesi daha doğru olurdu: Recep Tayyip Erdoğan Partisi.

Başarıdan da başarısızlıktan da sadece o sorumlu, çünkü partideki diğer isimler sadece “esami listesinde” yer alıyorlar.

Troçki, 1904’te yazdığı bir risalede Leninist parti anlayışını eleştiriyordu.

“Parti örgütünün yerini merkez komitesinin, merkez komitesinin yerini de bir diktatörün alacağına” dikkat çekiyor ve “Halk dilsizleşirken, komiteler, politikalar koyacak ve kaldıracak” diyordu. Aradan yıllar geçtikten sonra o partinin ve ülkenin, Stalin’in elinde nerelere gittiğini artık tarih kitapları yazıyor.

AKP’nin başına gelen de aynısı oldu.

O partide artık bir tek kişi var: Recep Tayyip Erdoğan. Merkez Yönetim kurulu da o, hükümet de o, milletvekili de o, il, ilçe başkanı da o.

Bekir Bozdağ, Ahmet Davutoğlu’na yapılan saray darbesinin ardından düzenlenen kongredeki konuşmasında bu durumu çok güzel ifade etmişti:

“AK Parti, Tayyib’in partisidir ve var oldukça da Tayyib’in partisi olacaktır. Size sadakatle, açtığınız yolda, gösterdiğiniz istikamette bu kutlu yolda, yolculukta yürümeye azimle devam edeceğiz.”

Bozdağ’ın bu konuşması “yağcılık” değildi, AKP’de bir tek adam kültünün oluştuğunun ve artık bunun kolay kolay değiştirilemeyeceğinin itirafıydı.

Halkımızın karizmatik ve otoriter lidere tapınma eğilimi, bu kez Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsında vücut bulup, AKP’yi teslim aldı.

Aynı kongrede Erdoğan’dan gelen mesaj okunurken, bütün salonun İstiklal Marşı’nı dinler gibi ayağa kalktığını da hatırlayalım.

24. yılına girerken AKP’nin serencamı işte bu.

Onun için bu yılki kutlamalarında “Adı Ak Parti” sloganının tercih edilmesini çok doğru buldum.

Artık sadece adı var, gerisi Recep Tayyip Erdoğan’dan ibaret.

* * *

23 yıl öncesinden bir anı

Milliyet'in Genel Yayın Müdürü idim. Hasan Cemal 2001 yılında Anadolu izlenimlerini aktarırken, “Tayyip paldır küldür geliyor, ister inan ister inanma” deyince Milliyet'te bir yazı dizisi yapalım diye karar verdik. Yazı dizisinin birinci bölümünün yayınlandığı gün öğlen saatlerinde gelen satış raporunu görünce gözlerimin büyüdüğünü söylemeliyim. 50 küsur binlik bir satış artışı görünüyordu...

Milliyet'te 4 Temmuz 2001'de başlayan beş bölümlük 'Kasımpaşalı' başlıklı yazı dizisinin birinci bölümü

AKP’nin kuruluş yıldönümü ile ilgili haberlere göz gezdirirken 23 yıl öncesine gittim.

O günlerde Milliyet’in Genel Yayın Müdürü idim.

Hasan Cemal, senede iki kez Anadolu turuna çıkar, döndükten sonra edindiği izlenimleri bir yazı dizisi hâlinde köşesinde yazardı.

O sene yaz tatiline çıkmadan önce daha çok Doğu ve Güneydoğu Anadolu’yu kapsayan bir tura çıkmıştı.

Erbakan’a bayrak açan “yenilikçilerin” bir parti kurarak siyasete devam edecekleri ile ilgili haberler gündemde önemli yer tutuyordu.

Recep Tayyip Erdoğan ile şu anda partinin internet sitesindeki kurucular kurulunda isimlerinden hiç söz edilmeyen, Abdullah Gül, Bülent Arınç, Abdüllatif Şener gibi isimlerin kuracağı partinin şansının ne olabileceği merak konusuydu.

Hasan Cemal geziden döndükten sonra benim odamda Yayın Koordinatörü Emre Oral, Haber Müdürü Doğan Akın ve Ekonomi Servisi Müdürü Murat Sabuncu’nun da katıldığı bir değerlendirme toplantısı yaptık.

Hasan Ağabey’in izlenimleri içinde en büyük yeri tutan şey Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik olağanüstü ilgiydi.

“Tayyip paldır küldür geliyor ister inan ister inanma” dediğini hatırlıyorum.

Bunun üzerine bir yazı dizisi yapalım diye karar verdik. Recep Tayyip Erdoğan’ın gerçek bir portresini çıkarmak üzere.

Fehmi Çalmuk, Erdoğan’ın hayatından ilginç ve önemli kesitleri derledi.

Ruşen Çakır da Erdoğan’ın siyasi geçmişinden hareketle liderliğindeki yenilikçi hareketin geleceğini, Türkiye ve dünyadaki İslami hareketler ekseninde tartışan bir çerçeve yazdı.

O günlerde gazeteler arasında içerik ve haber rekabeti de önemliydi.

Bir gün önce televizyonda Erdoğan ile ilgili bir yazı dizisinin Milliyet’te başlayacağı ile ilgili reklamları yayınladık.

Yazı dizisinin birinci bölümünün yayınlandığı gün (4 Temmuz 2001) öğlen saatlerinde gelen satış raporunu görünce gözlerimin büyüdüğünü söylemeliyim. 50 küsur binlik bir satış artışı görünüyordu.

Milliyet gibi daha çok sosyal demokrat eğilimli okuyucunun okuduğu bir gazetenin, böyle bir yazı dizisiyle aldığı ekstra tiraj, kurulacak partinin geleceği hakkında da sinyaller veriyordu.

Bunun üzerine yazı dizisini birkaç gün daha uzatmanın yollarını da aradığımızı hatırlıyorum.

Yazı dizisinin ilk bölümünün başlığı şuydu:

“Babası küfür eden Tayyip’i tavana astı.”

Reis Kaptan ismiyle maruf rahmetli babası çok otoriter bir adammış. Dizide şöyle anlatılıyordu:

“Denizcilik kurallarını evine de taşımıştı; cezalar bile deniz kurallarına göreydi. Bir gün Recep Tayyip’in ağzının bozuk olduğunu bilen kapı komşuları Müşerref Abla, ona yine küfrettirmiş, katıla katıla gülmüş, sonra da poposuna vurarak cezalandırmıştı. Bunu duyan Reis Kaptan, beş – altı yaşındaki oğlunu tavana asarak cezalandırdı. 15 – 20 dakika sonra dayısı küçük Tayyip’i indirdi.”

Erdoğan’ın otoriter kişiliğinin ve bazı durumlarda diline hiç hâkim olamadığının ip uçları o dizide vardı, sizin anlayacağınız.

Rahmetli babası sağ olsaydı da bugünleri görseydi en azından “oğlum ağzını bozma” derdi.

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

YSK’ya artık neden güvenmiyoruz?

YSK, kusura bakmasın ama kendi prestijini ve kararlarının tartışılmazlığını kendisi yok etti. İmamoğlu aleyhine açılan “ahmak davası” da Erdoğan rejiminde YSK üyelerinin siyasi yönlendirmeye ne kadar açık olduklarını ortaya koyan bir başka örnek. Ve bir soru: Recep Tayyip Erdoğan, dördüncü kez aday olmak isterse, YSK ne yapar?

Yargının itibarı nasıl korunur?

Taksirle ölüme sebebiyet vermekle suçlananların bile iktidara yakınlık durumlarına göre tutuksuz yargılanabildiği Türkiye’de, Nasuh Mahruki sosyal medya paylaşımı nedeniyle tutuklandı. ‘Uluslararası Demokrasinin Küresel Durumu – 2023’ raporuna göre Türkiye, 173 ülke içinde hukukun üstünlüğü alanında 148. sırada yer alıyor. Bu tabloda siyasetin olduğu kadar yargı kurumlarının da rolü yok mudur?

Bu disiplinsizlik en ağır cezayı mı hak ediyor?

Teğmenlerin, subay yemini yapılmayacağına ilişkin emre rağmen, bu yemini etmeleri kuşkusuz ki bir disiplinsizliktir. Ancak ellerin vicdanlardan çekilmemesi de yararlı olur: TSK Disiplin Kanunu’nun öngördüğü en ağır cezayı gerektirecek bir disiplin suçu mudur?

"
"